Türkiye’deki Kadın Hükümlü Ve Tutuklular, Yaşanılan Hak İhlalleri Ve Çözüm Önerileri
Giriş
Türkiye’de toplum içerisinde cinsiyet ayrımcılığı ve eril şiddet ile karşı karşıya olan kadınlar hapishanelerde, hapishane sonrası süreçte de benzer bir tabloyla karşı karşıya kalmaktadır. Gerek yasal düzenlemeler gerekse hapishanelerdeki uygulamalarla kadınların cinsiyete bağlı ihtiyaçları neredeyse yok sayılmakta, cinsiyete duyarlı yaklaşımlar ve uygulamalar geliştirilmemektedir. Türkiye’de henüz kadınların hapishanelerde cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmalarının önlenmesi için ayrı bir mevzuat bulunmamaktadır.[1]
Cezaevlerinin zor koşulları ve kadınlara yönelik olan bu hak ihlalleri kesin çözüme kavuşturulmalıdır. Bu sebepten ötürü gerekli düzenlemelerin yapılması, kadınların ihtiyaçlarının öngörüldüğü hapishane koşullarının kadınlara tanınması gerekmektedir.
1.Tarih Sürecinde Cezaevleri
Tarih boyunca cezalandırılması gereken kişilere karşı bir sistem geliştirilmiştir. Bu gereksinim zamanın ilerlemesi ve çağın değişmesi ile daha farklı sistemler oluşturulmuştur. bu sistemler günümüze cezaevleri olarak yansımıştır.
Hapishaneler, cezalandırılmak istenen kişinin Devletin elinin altında bulundurulmasını temin için inşa edilmiş tutukevleri (tutukevi fonksiyonu gören yerler) veya ölüm cezasına mahkum olan kişinin cezasının infazına kadar muhafaza edildiği yerler olarak kabul edilmişlerdi. Ancak daha sonra özellikle kilise hukuku ile birlikte basit suç işleyen kişilerin ölüm cezası yerine hapse konulması gerektiği kabul gördü. Bunun üzerine, mahkum hücreye konulmakta, orada gerekli telkinlerde bulunularak ıslah edilmesi amaçlanmaktaydı.[2]
Tutukluların ıslah edilmesi topluma kazandırımlası tutuklu bireyler ve toplum adına önem taşımaktadır. Fakat yozlaşan hapishane yöntemleri ve doğru muamelelerin yapılmaması ile birlikte hapishanedeki bireylerin topluma kazandırılma fırsatı kaçırılmış olmak ile beraber cezaevlerinin asıl fonksiyonun ortadan kalkmış olabileceğini söyleyebiliriz. Bunun ile beraber dünyadaki mahkum oranlarında ve hapishane sayılarında oldukça artış olduğu gözlemlenmektedir.
2. Cezaevleri ve Mahkumların Artışındaki Sayısal Veriler
2006 yılından 2019 yılına kadar geçen 14 yıllık dönemde 166 adet yeni ceza infaz kurumu açıldı. Ayrıca mevcut 34 ceza infaz kurumuna ek bina yapılarak toplam 149 bin 588 kişilik kapasite artışına gidildi. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre Mart 2019 itibariyle Türkiye'de; 313 kapalı, 75 açık, 9 kadın kapalı, 8 kadın açık, 7 çocuk kapalı, 5 çocuk eğitimevi olmak üzere toplam 396 ceza infaz kurumu bulunuyor. Bu kurumların toplam kapasitesi 220 bin 8 kişi.
2018 yılı Kasım ayında Meclis’te bir soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün verdiği bilgiye göre cezaevlerinde 260 bin 144 kişi bulunuyor. Bunların 202 bin 434’ü hükümlü, 57 bin 710’u ise tutuklu.[3]
Dünya üzerindeki her 100.000 kişiden 144’ü mahpus, bu 144 kişiden de ortalama 9 veya 10’u kadındır. Bir diğer deyişle, tüm dünyadaki mahpus nüfusunun yaklaşık %6,5’i kadındır. 2000-2013 yılları arasında kadın mahpus nüfusu%40’ın üzerinde artış göstermiştir. [4]
Birçok ülkede bu artış genel mahpus nüfusunun artışıyla paralellik gösterse de, bazı ülkelerde erkek mahpus sayısına oranla daha hızlı artmaktadır. ABD, İngiltere ve Galler, Avusturalya, Meksika, Kenya, Yunanistan, Hollanda kadın mahpus sayısındaki artışın erkek mahpus sayısındaki artışa oranla daha yüksek olduğu ülkelere örnek verilebilir.[5] Türkiye’de cezaevlerindeki kişilerin cinsiyetini incelediğimizde; yıllardan beri cezaevlerinde erkek nüfusunun oranının kadın nüfusuna oranla çok daha fazla olduğu gözlemlenmiştir. Erkeklerin nüfusu çok daha fazla olsa da, Türkiye’de 2010 yılından 2017 yılına kadar cezaevi nüfusunun yükselmesiyle beraber kadın nüfus oranı da %3,5’dan %4,3’e gelerek bir miktar artış göstermiştir.[6]
WorldPrison Brief (WPB)’nin istatistiklerine göre Kasım 2018 itibariyle Türkiye’de cezaevi popülasyonu (tutuklular dahil) 260 bin kişi olarak belirtilmiştir. Türkiye, bu popülasyon ile dünya sıralamasında 2009 yılında 9. iken 2017 yılında 7. sırada yer almıştır.[7]
3. Hapishanelere Genel Bakış, Kadın Mahpuslar, İlgili Düzenlemeler
Hapishaneler ve mahpuslar söz konusu olduğunda genel algı, hem hapishaneleri hem de mahpusları tarihten ve kendi içi ayırımlarından azade bir şekilde, bir bütün olarak düşünmek yönündedir. Oysa bu doğru değildir. Ne hapishaneler ne de oralarda tutulan mahpuslar tek tiptir. Mahpus denildiğinde, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, genç, yabancı, LGBTİ, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü, hasta, çocuğuyla beraber hapiste tutulan kadın, hamile kadın gibi özel ihtiyaçları olabilecek pek çok mahpus grubunu düşünmek yerine soyut bir mahpus düşünmek demek aslında doğallığında erkek, sağlıklı, orta yaşlı, Türk, Müslüman, Sünni bir tip düşünmek düşünmek demektir. Bunun kedisi bir ön kabul haline gelmekte ve hapishanelere dair politika üretilirken de özel ihtiyaçları olan mahpuslar göz ardı edilmektedir.[8]
Birçok ülkede mahkum kadınların sorunları incelendiğinde, genellikle kadınların ataerkil bir düzenden geldikleri, sosyo-ekonomik durumlarının düşük olduğu ya da eşleri tarafından istismara uğradıkları ve mağduriyet yaşayan kadınlar oldukları göze çarpmaktadır. Ayrıca kadınların birçoğunun mahkumiyet öncesi fiziksel, duygusal ve cinsel şiddete uğradığı gözlenmektedir. Hükümlü kadınların sıklıkla maddi sıkıntılar, yoksulluk, hırsızlık, madde kullanımı ve uyuşturucu ile ilgili suçlar, namus ve adam öldürme ve işlevsiz aile gibi nedenlerle suç işledikleri dikkati çekmektedir. Bu durum kadınların suça yönelmesini sağlayarak, hayatları üzerinde büyük bir etki yaratmaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 19 Aralık 2006 tarihli kararı uyarınca, kadınlara yönelik her türlü şiddetin ortadan kaldırılması çabalarının hapishanede veya gözaltındaki kadınlar gibi özel ilgiye ihtiyaç duyan kadınları da kapsaması gerektiği ve bu kadınların cinsiyet ayrımcılığına bağlı yaşadıkları zorlukların giderilmesine yönelik önlemlerin alınması gerektiği vurgulanmaktadır. Sonuç: Sağlık personeli ve bu ekibin önemli bir üyesi olan hemşireler holistik sağlık anlayışı ile mahkum kadınların özellikle damgalanmaya bağlı yaşadıkları zorlukların en aza indirilmesi ve tanımladıkları gereksinimlerinin karşılanması konusunda kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeli ve koruyucu, tedavi ve rehabilite edici rollerini gerçekleştirmek için gerekli fırsatları yaratmalı ve bu alanda öncülük edebilmelidirler.
Sonuç olarak, incinebilir bir grup olan mahkum kadınların topluma sağlıklı ve üretken bireyler olarak kazandırılması için pozitif ayrımcılık adına multidisipliner/multisektörel olarak sürekli ve etkin koruyucu girişimlerde bulunulması oldukça önemlidir.[9]
Kadın mahpuslara yönelik ayrımcılığın önlenmesi ile ilgili birçok düzenleme mevcuttur. Uluslararası hukukta bu düzenlemelerden bir kısmına Türkiye’nin 1985 yılında imzaladığı Kadınlara Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde (CEDAW) yer verilmiştir. Söz konusu sözleşme taraf devletleri kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi için somut adımlar atmakla yükümlü kılmıştır.
CEDAW:
Sözleşmenin 2. Maddesinde: Temel ilkeler Taraf Devletler, kadınlara karşı her türlü ayrımı kınar, tüm uygun yollardan yararlanarak ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldırıcı bir
politika izlemeyi kabul eder ve bu amaçla aşağıdaki hususları taahhüt ederler:
c) Kadın haklarının erkeklerle eşit temelde himayesini, yetkili ulusal mahkemeler ve diğer kuruluşlarla kadının her tür ayrımcılığa karşı etkin bir şekilde korunmasını sağlamayı;
d) Kadınlara karşı herhangi bir ayrımcı hareket yapılmasından veya uygulanmasından Kaçınmayı ve kamu yetkilileri ile kuruluşlarının bu yükümlülüğe uyumlu olarak hareket etmelerini sağlamayı;
e) Herhangi bir kişi veya kuruluşun kadınlara karşı ayrım yapma girişimini önlemek için bütün uygun önlemleri almayı;
f) Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturulan mevcut yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları değiştirmek veya feshetmek için yasal düzenlemeler de dahil gerekli bütün uygun önlemleri almayı;
g) Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan bütün ulusal cezai hükümleri yürürlükten kaldırmayı.’’ Gerektiren yükümlüler taraf devletlere yüklenmiştir.
Yerel hukukumuza baktığımızda Türkiye’de henüz kadınların hapishanelerde cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmalarının önlenmesi için ayrı bir yasa metni bulunmadığı gibi genel mevzuatta kadınların özgünlüklerini ve ihtiyaçlarını esas alan düzenlemeler yok denecek kadar azdır. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un (CGTHİK) 2. maddesin-de ayrımcılık yasağına, madde 10’da kadın hapishanelerine yer ve- rilmiştir.
Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 12. maddesinde de “Kadın kapalı ceza infaz kurumları” başlığı altında kadın hapishanelerinin “kadın hükümlülerin hapis cezalarının infaz edildiği 5275 sayılı Kanunun 8 ve 9’uncu, Tüzüğün 10 ve 11’inci maddelerine göre kurulmuş kurumlar’’ olduğu ardından da bu kurumlarda iç güvenliğin kadın infaz koruma memurları tarafından sağlanacağı belirtilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise kadın hapishanelerinin yetersiz olması durumunda kadın mahpusların erkek hapishanelerinin erkek mahpuslarla bağlantısı olmayan bölümlerinde kalacağı ifade edilmiştir. Bu hükümlerden anlaşılacağı gibi kural kadınların kadınlar için yapılmış hapishanelerde kalmasıdır ve istisnai durumlarda kadınların erkek hapishanelerinde kalması söz konusu olmaktadır. [10]
4. Kadın Mahkûmların Yaşadığı Hak İhlalleri Ve Ayrımcılıklar
Tutuklanan ya da hapsedilen insanlar özgürlüklerini kaybetmenin sonucu olarak kaybettikleri haklar dışında bütün insan haklarına sahip olmaya devam ederler. Cezaevi makamlarının ve cezaevi personelinin bu ilkenin doğurduğu sonuçları açıkça anlamaları gerekir. Bazı hususlar çok açıktır. Örneğin, işkence ve bilerek zulüm, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yapılması tümüyle yasaktır. Bu yasak yalnız mahkumlara doğrudan bedensel ya da ruhsal zarar verilmesini yasaklamakla kalmaz. Mahkumun içinde yaşayacağı koşulların tümünü içerir.[11]
Aramalar sırasında ortaya çıkan hak ihlalleri Türkiye hapishanelerinde kadınların en çok şikâyet ettikleri konulardan biridir; kadın mahpusların bazıları bu aramaları “insan onurunu zedeleyen uygulamalar” olarak nitelerken, bazıları doğrudan “şiddet” ve “taciz” olarak değerlendirmektedir.[12]
Sadece Türkiye’de değil, Avrupa da dahil olmak üzere bir çok ülkede çıplak arama ve iç beden araması hala yaygın bir uygulamadır. Ancak teknolojinin geldiği aşama göz önüne alındığında çıplak arama ve iç beden aramasına günümüzde ihtiyaç kalmadığı açıktır. Dünya Sağlık Örgütü bu konuda mahpusun yasak eşya gibi şeyler taşıdığına dair somut bir şüphe söz konusu ise yakın takibe alma gibi uygulamaları tavsiye etmektedir.[13]
Bunun yanısıra hapishanede kadınların en gerekli ihtiyaçlarından biri giyimdir. Fakat Türkiye’deki mahpus kadınların yaşadıkları zorluklardan biri de kıyafetlerdir. Çünkü erkek standartlarına göre ayarlandığı için kadınlar için problem teşkil etmektedir.
Diğer bir problem ise kadınların özel gereksinimlerinden olan ped ihtiyaçlarının karşılanmamasıdır. Ped ihtiyacı kadınların aylık gidermesi ve bununda cezaevleri tarafından karşılanması gerekmektedir. Fakat görüldüğü üzere pedler kantinlerde ücreti satılmaktadır. Bu durum kadın mahpuslar için problem oluşturmaktadır.
Başka değinilmesi gereken bir hususta çalışan mahpus kadınların emekleri karşılığında, yeterli kazanım elde edememeleridir.
5. Çocuklu, Hamile Kadın Hükümlüler ve Yaşanılan Sorunlar
Pek çok ülkede yapılan araştırmalar gösteriyor ki baba hapsedildiği zaman genellikle çocuğun bakımıyla ilgilenmeye anne devam ediyor. Ancak, hapsedilen kişi anne olduğunda aileler çoğunlukla dağılıyor.[14]
Hamile kadınlar cezaevlerinde nadir olarak doğum öncesi veya sonrası bakıma tabi tutulmaktadır. Cezaevi sağlık hizmetleri tüm dünyada, ülkelerin büyük bir çoğunluğunda yetersiz kaynak ve personel sıkıntısıyla karşı karşıyadır. Kapasiteleri cezaevlerinde HIV, tüberküloz veya sıtma gibi ciddi bulaşıcı sağlık sorunlarıyla baş etmekle sınırlı kalıyor. Cezaevleri genelikle fazlasıyla kalabalık ve buralarda hijyen yetersiz. Hamile bir kadının özel beslenme ihtiyaçları cezaevi yöneticileri tarafından düşünülmüyor veya sağlanmayabiliyor, öte yandan sağlanan yiyecekler hamile kadınların beslenme ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalabiliyor. [15]
adınların hapsedilmesinde karşılaşılan en güç meselelerden biri de bebekli kadınlara en uygun muamelenin nasıl olması gerektiği üzerinedir. Hapsedilmeye bağlı olarak kadınların çocuklarından ayrılmasının hem anneler hem de çocukları üzerinde uzun süreli sarsıcı etkileri olmaktadır.
Cezaevleri öte yandan çocukların büyümeleri için uygun koşulları sağlamaz. Birçok ülkede cezaevlerindeki sağlık hizmetleri genellikle çocukların sağlık ihtiyaçaları için düzenlenmemiştir. Bebekler ve küçük çocukların sağlık ihtiyaçlarını karşılamakta yetersizdir. Cezaevinde yaşayan çocuklar çoğunlukla dışarıda bulunan akranlarıyla karışma ve iletişim kurma şansı bulamazlar. Annelerin de genellikle çocuklarıyla yeterli zaman geçirme fırsatı tanınmaz. Cezaevlerinin katı, cezalandırıcı ortamı çocukların psikolojik ve akıl sağlığına kalıcı zararlar verebilir. [16]
6. Türkiye’de Hamile ve Çocuklu Kadın Hükümlüler için Düzenlemeler
Türkiye’de 2015 yılı verilerine göre 510, 2018 yılı verilerine göre ise 743 çocuk cezaevinde annesiyle birlikte kalmaktadır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanması Hakkındaki Kanun, hamile kadınlara altı aydan daha küçük bebeği olan kadınların tutuklanmasını yasaklamıştır. 5275 sayılı Kanunun 16/4 maddesine göre, “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır. Çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa, doğumdan itibaren iki ay geçince ceza infaz olunur.” 5275 sayılı Kanunun 116. maddesine göre, yukarıdaki hüküm “tutuklular” hakkında da uygulanır. Kanunun 16/4 hükmünün kullandığı dil ile tutuklanan şüphelinin mahkûm oluncaya kadar masum olduğu ve 116. madde, Anayasanın 19 ile AİHS’nin 5. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, hamile ve altı aydan küçük bebeği olanların tutuklanması yasaktır. Bir suçtan dolayı mahkûm olmuş kişiler için öngörülen yasak, tutuklama gibi bir tedbir açısından getirilen önlemlerde kesinlikle uygulanır. Zira tutuklanan kişinin atılı suçu işleyip işlemediği henüz bir mahkeme kararı ile tespit dahi edilmemiş yani henüz masumdur.[17]
7. Hamiler ve Çocuklu Kadın Hükümlülere İlişkin Haberler
Cezaevlerinde, beslenme her zaman ve herkes için en ciddi sorunların başında gelmektedir. Annelerinin yanında kalan çocuklar içinse durum daha katlanılmaz hale geliyor. Yaş grupları farklı yüzlerce çocuk için; fiziksel gelişimlerini, diyabet durumlarını, çölyak gibi hastalığı olup olmadığını araştırmadan ve alerjen testlerini yapmadan tek bir menü hazırlamak doğru değil. Biliyoruz ki, çocuklu anneler, kendileri için verilen günlük bir ekmek ile hem kendi karınlarını hem de çocuklarını doyurmak zorunda bırakılıyor. Ayrıca çocuklara uygun çatal kaşık verilmiyor. Büyükler için verilen keskin, ince, büyük metal kaşıklarla yemek yemeye çalışıyorlar.[18]
Basına yansıyan bir haberlerde; 9 aydır bebeğiyle tutuklu bulunan Yağmur Balcı'nın iddianamesi henüz hazırlanmamış olduğu, Balcı'nın 21 yaşındaki kız kardeşi Zehra, cezaevinde bebeğin hiçbir ihtiyacının karşılanmadığını söylemiştir. Beyanında; "Ablamın gözaltında olduğu 5 gün boyunca bebeği günde 3 kere 10'ar dakikadan ablamı emzirmeye götürdük. İçerideki şartlar Selim için iyi değil. Ne ek gıda alabiliyor, ne emekleyebileceği bir alan var. Islak mendil bile yasak. Çocuğun bezini bile 2-3 hafta geç getiriyorlar. Ablam Bahçecik Cezaevi'ne girdikten 4 ay sonra yürüteç ve mama sandalyesi verdiler.”[19] Şeklinde yer almıştır.
Bu husustaki AİHM Kararı Aşağıdaki Şekildedir.
Yürütülen soruşturma kapsamında Tuba Yazıcıoğlu, Silahlı Terör Örgütü Üyeliği İddiası ile 3 Mayıs 2017'de, hamile olduğu sırada tutuklanmıştır.
İzmir Kadın Cezaevi'ne gönderilen Yazıcıoğlu, hamileliğini gerekçe göstererek yaptığı tahliye taleplerinin yerel mahkemelerce reddedilmesi üzerine 24 Mayıs 2017'de Anayasa Mahkemesine başvurarak tedbiren tahliye talebinde bulundu.
Anayasa Mahkemesine, Yazıcıoğlu'nun muayene ve tedavi edildiği hastanenin doktorları tarafından, cezaevi koşullarının, başvuranın yaşamı ve fiziksel bütünlüğü için yakın bir tehdit oluşturmadığına dair rapor sunuldu.
Yüksek Mahkeme, Yazıcıoğlu'nun, sağlık durumunun cezaevi koşullarına uygun olup olmadığı hususunda rapor alınabilmesi için Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmeyi kabul etmemesi üzerine, 14 Haziran 2017'de geçici tedbir talebini reddetti.
Yazıcıoğlu, 22 Haziran 2017'de hastanede doğum yaptı. Bebeğiyle tekrar cezaevine alınan Yazıcıoğlu, 19 Eylül 2017'de AİHM'e başvurdu.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS) yer alan yaşam hakkı ve işkence yasağının ihlal edildiğini ileri süren Yazıcıoğlu, cezaevi koşullarının, kendisi ve bebeği için hijyenik olmadığını, kendisinin ve bebeğinin yaşamını tehlikeye soktuğunu iddia ederek tedbiren tahliye talebinde bulundu.
Başvuruyu incelemeye alan AİHM, Adalet Bakanlığından görüş talep etti. Bakanlıktan gönderilen bilgi ve belgelerle başvuranın şikayetlerini değerlendiren AİHM, anne ve bebeğinin, cezaevinde, bir beşiğin de bulunduğu, yeni doğmuş bir bebek için düzenlenmiş bireysel bölüme konulduğunu belirledi.
Başvuranın, cezaevi revirinde 10 kez muayene edildiğini, bakıma ihtiyaç duyulduğunda hastaneye yatırıldığını, diyetine dikkat edildiğini, yetkililer tarafından başvuranın özel isteklerine riayet edildiğini tespit eden AİHM, düzenli tıbbi takibin de sağlandığının anlaşıldığı görüşüne vardı. AİHM, Yazıcıoğlu'nun tedbiren tahliye talebini reddetti.
Öte yandan AİHM, doğumdan önce ve sonraki durumlarla ilgili hak ihlallerine ilişkin iddialara yönelik başvuruyu ise iç hukuk yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez buldu.
Anayasa Mahkemesinde, Yazıcıoğlu'nun hak ihlaline ilişkin başvurusu görülmeye devam ediyor.[20]
Bir diğer habere baktığımızda; kadın hükümlünün çocuğunun yanına alınmasına müsaade edilmemesinin ardından küçük çocuğun ağlayarak annesinin yanına gitmek istemesi üzerine sosyal medyadan gelen destek ile Adalet Bakanlığı devreye girdi ve görüşmeye izin verildi.
Annesinin yanına alınmadığı için cezaevi önünde ağlayan Miraz bebek, babası Cengiz Zaza Akbaba tarafından haftasonu için cezaevinden dışarı çıkarılmıştı.
Kapalı görüş gerçekleştiren Gülistan ve Cengiz Akbaba, görüş sonrasında Miraz’ı annesi yanına almak istedi. Ancak cezaevi görevlileri, resmi tatil olduğu gerekçesiyle çocuğu annesinin yanına alamayacaklarını söyledi. Duruma itiraz eden Gülistan ve Cengiz Akbaba’ya cezaevi yönetimi, “Elimizden gelse bu görüşleri de yasaklayacağız” dediği belirtililiyor. 6 yıla mahkum edilen Gülistan Diken Akbaba’nın cezası iki yılın altına düşmesine rağmen, siyasi tutuklu olduğu için tahliye edilmiyor.
Yaşanılan bu olaya baktığımızda kadın tutuklu Gülistan Diken Akbaba’nın çocuğunun yanına alınmasına açıkça müsade edilmemesi, çocukta meydana gelebilecek travmayı göz önünde bulundurduğumuz zaman, çocuğun menfaati, uygulanması gerekli olan resmiyetten daha öncelikli olduğu açık bir gerçektir.
8. Çocuklu ve Hamile Kadın Hükümlülere İlişkin Çözüm Önerileri
*Küçük bebeği olan veya hamile kadınların hapsedilmesi uygulamasına, suç tipine bakılmaksızın son verilmelidir.
*Onlar için hapsetmenin alternatifleri üzerinde durulmalı ve hayata geçirilmelidir. Bu gerçekleştirilene kadar kadınların kendini suçlamayacağı, bebeğiyle sağlıklı bir ilişki kurarak annelik hakkını kullanabileceği, bebeğin sağlıklı fizyolojik ve zihinsel gelişimini sağlıklı şekilde tamamlayacağı bir ortam oluşturulmalıdır.
*Psiko-sosyal hizmetlerde anneler açısından destek planlamasına, anne- çocuk ilişkisinin sağlıklı şekilde kurulması, çocuğa da destek verilmesi gibi süreçler dahil edilebilir.
Anneleriyle beraber hapiste tutulan çocuklar için kreşe gitme im-kanı sağlanmalı, hapishane içerisinde olmayan, dışardaki çocuklarla da bir araya gelinebilecekleri ortam oluşturulmalıdır.
*Kreşlere emzirme gibi gereklilikler de göz önünde bulundurularak mahpus annelerin de çocuklarıyla beraber gitme olanaklar yaratılmalıdır. Söz konusu kreşler yeterli nitelikte olmalı, buralarda çocuklar uzmanlar eşliğinde, yeterli zaman geçirebilmelidir.
*Çocukların sosyalleşme olanakları arttırılmalı, oyuncak sınırlaması, özellikle uzmanlarca çocukların gelişimi için önemli görülenler bakımından, kaldırılmadır.
Anne, baba ve çocuğun aynı anda, bir günü kapsayacak şekilde, sıklıkla ve açık görüş yapması sağlanmalıdır.
*Kadınların bebekleriyle birlikte belli aralıklarla dışarı çıkması ve çocuk, baba ve annenin birlikte vakit geçirmesinin koşulları sağlanmalıdır. Bu konuda şiddet faili eşler açısından farklı bir düzenleme getirilmelidir.
*Çocukların da kaldığı hapishanelerde sürekli bir çocuk doktoru bulunmalı, tüm çocuklar mahpus anneleri eşliğinde, en kısa sürede hastaneye ulaştırılabilmelidir.
*Çocukların, emziren annelerin ve hamile kadın mahpusların beslenmesine ilişkin listeler ayrı olarak ve beslenme uzmanları tarafından hazırlanmalıdır. Söz konusu beslenme listeleri ihtiyaca göre olmalı, yeterli ve nitelikli besin sunulmalıdır.
*Üst araması, sayım vb. güvenlik gerekçeli uygulamalar çocukların tanık olamayacağı ve etkilenmeyeceği şekilde gerçekleştirilmelidir.
*Hamile kadınlara özel bakım ve sağlık hizmetleri sağlanmalı, doktora gidiş gelişler kolaylaştırılmalı, düzenli jinekolog kontrolü sağlanmalıdır. Dışarıya gidiş gelişlerde ring araçları, kelepçeler vb. kullanılmamalı, sağlık personeli eşlik etmelidir.[21]
9. Kadın Hükümlülere İlişkin Diğer Haberler
Tutuklu Halime Gülsu, 20.02.2018 tarihinde Silahlı Terör Örgütü Üyeliği iddiasıyla Mersin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün yapmış olduğu operasyon ile 12 gün nezarethanede gözaltında tutulduktan sonra, 03.03.2018 tarihinde Mersin Sulh Ceza Hakimliliğince tutuklamıştır. Halime Gülsu Sistemik Lupus Eritematozus (SLE) hastasıdır. Bu hastalık ilaç ile kontrol altına alınmadığı takdirde ölümcül bir hastalıktır. Halime Gülsu’nun uzun süre gözaltınada olması ve ailesi ile görüşememesi bu sebepten ötürü ilaçlarına ulaşamaması, gözaltı ve tutukluluk süreci içerinde SLE hastalığının tedavisinin yapılmamış olması sebebi ile 27.04.2018 tarihinde ölmüştür.
SONUÇ
Yaşam hakkının, tüm hukuk sistemleri tarafından kabul edilen en temel insan hakkı olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da devleti insan hayatının korunması için gerekli tedbir ve önlemleri almakla yükümlü tutmuştur.
Bu çerçevede Halime Gülsu'nun gözaltında ve tutukluluk süresi içerisinde ilaçlarının temin edilmemesi, soruşturma esnasında hastalığını beyan etmiş olmasına rağmen tutuklanmış olması, tedavisinin gereği gibi veya hiç yapılmaması hususları göz önüne alındığında, Halime Gülsu'nun ölümünün, AİHM Kararlarındaki kriterle kapsamında kamu otoritesinin “YAŞAM HAKKININ İHLALİ” olarak nitelendirilebilecek bir durumdur.
Halime Gülsu özelinde, ilgili kişilerin kusuru ve ihmalinin bulunması durumu bir yana, konunun bir sistem sorunu olduğu, hukuki, siyasi ve sosyal konjonktürün, idari ve adli mercilerin hukuka aykırı davranmasını meşru kılacak OHAL KHK’ları ile düzenlemeler yaptığı görülmektedir.
Halime Gülsu, Türkiye Cezaevlerinde yaşanmış ve yaşanmakta olan mağduriyetlerden yalnızca birisidir. Benzer durumda olup cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin yaşam ve sağlık haklarının korunması, özellikle kadın ve çocukların tahliye edilmesi, bunu sağlayacak yasal düzenlemelerin derhal yapılması gerekmektedir.[22]
Bir diğer yaşanılan hak ihlalide siyasi tutukluların uğradıkları kötü muameleler ve ayrımcılıklardır. Bunun ile ilgili AİHM’ ne başvuruda bulunulmuştur.
Başvuran ve karısı, yasadışı bir örgüt olan PKK’ya (Kürdistan İşçi Partisi) yardım ve yataklık ettikleri şüphesi ile 1993 yılının Ekim ayında polis tarafından gözaltına alınmıştır. Başvuranın karısı dört gün gözaltında tutulmuştur. Bu süre içerisinde gözleri bağlı olarak tutulduğunu ve polis memurlarının kendisini coplarla darp ettiklerini, sözlü olarak aşağıladıklarını ve tecavüz etmekle tehdit ettiklerini iddia etmiştir. Başvuranın karısı bir doktor tarafından muayene edilmiş ve başka bir muayene daha yapılması için bir jinekologa götürülmüştür. Kendisi bir perdenin arkasında muayene edilirken polis memurları da orada kalmışlardır. Başvuran ve karısı 1994 yılının Mart ayında beraat etmişlerdir. 19 Aralık 1995 tarihinde, üç polis memuru, kendisini jinekolojik bir muayeneden geçmeye zorlayarak başvuranın karısının ‘’özel hayata saygı hakkını’’ ihlal etmekle suçlanmışlardır. Söz konusu polis memurları Mayıs 1996’da beraat etmişlerdir. Başvuran, karısının zorla jinekolojik bir muayeneden geçirilmesinin Sözleşme’nin 8. maddesini (özel hayata saygı hakkı) ihlal etmiş olduğunu iddia etmiştir.
Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesinin (özel hayata saygı hakkı) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, başvuranın karısının tutukluluğu esnasında üzerinde kontrol yetkilerini bütünüyle kullanan yetkililer gözetimindeki savunmasız konumu dikkate alındığında, kendisinden jinekolojik muayeneye karşı direniş göstermesinin beklenemeyeceğini değerlendirmiştir. Bu nedenle, başvuranın karısının özel hayatına saygı hakkına bir müdahale söz konusudur.
Türk Hükümeti, kanunlarda tanımlanan tıbbi bir gerekliliğin ya da diğer koşulların söz konusu olduğunu ispat etmemiştir. Mahkeme, Türk Hükümeti’nin tutukluların bir adli tıp doktoru tarafından muayeneden geçirilmelerinin cinsel taciz ya da kötü muameleye ilişkin suç tasniinde bulunulmasına karşı önemli bir koruma tedbiri olabileceği yönündeki görüşünü kabul ederken, bir kimsenin vücut bütünlüğüne karşı yapılan her türlü müdahalenin kanunlarla öngörülmüş olması gerektiğini ve ilgili kimsenin rızasını gerektirdiğini kaydetmiştir. Mevcut davada söz konusu durumun böyle olmaması nedeniyle, yapılmış olan müdahale kanunlara uygun değildir. [23]
Kadınların tutukluların maruz kaldığı butür hak ihlallerinin önüne geçilmesi adına sıkı bir denetim ve yasal düzenlemeler ile desteklenmesi gerekmektedir.
Kadın cezaevlerindeki en büyük problemlerden biride kadınların sağlık sorunlarının tedavilerinde, gereğinin yapılmasında ihmallerin olduğudur.
“Türkiye’de hapishanelerde tek tip mahpus kitlesi varmış gibi hareket ediliyor. Haliyle, özel ihtiyacı olan mahpus gruplarının talepleri yerine getirilmiyor ve bu başlı başına bir kötü muamele. Bu gruplardan biri de kuşkusuz kadınlar.”
Şakran Cezaevi’nden gelen başvuru var örneğin; astım hastası bir mahpus, hücresinde kalan diğer kadınların protesto amaçlı hücreyi yakması üzerine koğuştan çıkarılmak istiyor. Astım krizi geçirmesine karşın koğuştan çıkarılmıyor. Ardından isli odada kalmaya devam ediyor. Koğuş değişikliği talebi karşılanmıyor. Eşyası bir süre verilmiyor. Üstelik şu an bu kadın disiplin cezası ile karşı karşıyadır.
Bir başka örnek Tarsus Kadın Hapishanesi’nden: Bu hapishane yeni açıldı ve daha faaliyete başlar başlamaz ciddi şikâyetler gündeme geldi. Kadın örgütleri burada kadınların sağlık haklarına erişim, temel ihtiyaçlara ulaşımda engeller; ısınma problemi, yetersiz yatak sayısı, ortak alan kullanımına izin verilmemesi, ortak sanat ve spor faaliyetlerine izin verilmemesi, ziyaretçilere çıplak arama dayatılması gibi birçok sorunun yaşandığı belirtti.[24]
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Kadın Ağı Temsilcisi Mine Akarsu, cezaevlerinde bulunan kadınlar, hijyen ürünlerini temin etmekte birçok sorunla karşılaştıklarını belirterek, kadın tutukluların cezaevlerinde yaşadıkları sorunları anlattı. Sorunlardan birinin ücretsiz ped hakkının herkese eşit uygulanmadığını dile getiren Akarsu, yasal güvenceye alınması için 2017’de 80 kadın örgütünün kampanya başlattıklarını, fakat yasalaşmadığı için hapishanedeki kadınların hijyenik pedlere ulaşmada sıkıntı yaşadıklarını vurguladı. Akarsu, cezaevindeki kadınların kendilerine mektup gönderdiğini belirterek, “Bize gelen mektuplarda Mersin, Gebze, Urfa ve İzmir’de kampanya sonrasında mahpusların talepleri üzerine verilmeye başlandığı, Silivri, Şakran ve Afyon’da ise kadınlara ped verilmediğini ve İstanbul Bakırköy’de ise sadece adlilere verildiği yazıldı. Kampanya 2017’de başlamış olmasına rağmen hala hapishanelerde ücretsiz ped hakkının yasal bir çerçeveye oturtulmadı. Hapishanelerde ücretsiz ped hakkı yasalaşmadığı sürece kadınların sorunlarının devam edecek. Kadınlara verilen hijyenik ürünlerin hapishane yönetimine bırakılmaması gerekiyor. Hijyenik ürünleri devlet tarafından karşılanmalı. [25]
Mahpus Kadınların Yaşadıkları Sorunlara İlişkin Çözüm Önerileri
Kadınlar, hapishanelere kapatıldıkları süreçte, diğer bazı özel ihtiyaçları olan mahpus grupları gibi, bu ceza infaz yönteminden daha ağır ve farklı sorunlara yol açabilecek şekilde etkilenebilmektedir. Kadın mahpusların kendilerine özgü ihtiyaçları ve ceza infaz sisteminden kaynaklı olarak ortaya çıkan kendilerine özgü sorunları vardır. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda bir yandan kadınlar için hapsetmeye alternatif yöntemlerin yaratılmasının gerekliliği ortaya çıkmakta diğer yandan da bu ceza infaz yönteminin kadınlar açısından ek cezalandırma yaratmasının önüne geçecek arayışlar kendisini dayatmaktadır.
Alternatif yöntemlerin yaratılması ve hak ihlallerinin önüne geçecek düzenlemelerin gerçekleştirilmesi asıl olarak politika yapıcılar ve ülkelerin ceza infaz sistemlerini idare edenlerin sorumluluğundadır. Sivil toplum örgütleri de bu alandaki çalışmalarıyla bir yandan bu konuyu gündeme taşır, kadın mahpusların taleplerini duyulur kılarken diğer yandan da politika yapıcılara seslenebilir, katkı sunabilirler.
Kadınların yerleştirildiği hapishanelerin onlar için nasıl tasarlanması gerektiğini tespit etmek ve bu doğrultuda talepler ortaya çıkarmak için öncelikle Türkiye’de kadın mahpusların yaşadığı sorunları ve ihtiyaçlarını tespit etmek gerekmektedir[26]
Mahpusların besin, temizlik malzemesi gibi tüm temel ihtiyaçları idarelerce karşılanmalıdır. Bunlara içilebilecek sudan ped ve yedek çarşafa kadar bir çok şey dahil edilebilir. Aynı şekilde öğünler dışında da ihtiyaç olan besinler, yine sosyalleşmenin, haber alma hakkının bir parçası olan televizyon, radyo da ücretsiz olarak temin edilmelidir. Hapishane dışında istihdam edilen kişilerin en az asgari ücretle çalışmaları yasal olarak kabul edilmişken, çalışan mahpuslar aynı işleri yapmasına rağmen asgari ücretin bile çok altında maaşlar almaktadırlar. Haliyle bazı mahpuslar bu konuda sıkıntı yaşadıklarını, elde ettikleri gelirin emeklerinin karşılığı olmaması bir yana, ihtiyaçların karşılanması bakımından da yetersiz olduğunu ifade etmektedirler.[27] Bu sebepten ötürü mahpus kadınların emeklerinin karşılığı verilmelidir.
‘’Cezaevleri ve cezaevi rejimleri çoğunluğu teşkil eden erkek mahpus nüfusu düşünülerek tasarlandığı için kadın mahpuslar genelde ayrımcılığa uğrar.”[28]
Kadın tutukluların tutuklanma sebeplerine göre de ayrı muamele görüp ayrımcılığa uğradıkları, meydana gelen haberler ile kesinlik kazanmıştır. Örneğin siyasi tutuklular tutukluluk süreçlerinde sahip oldukları haklardanda mahrum kaldığı görülmektedir.
Ayrıca kadın tutukluların yaşamış oldukları sorunlara güncelde herhangi bir çözüm getirilmemesi ve bu noktada yaşadıkları ihlallerin somut veriler ile ulaşılmanın çok zor olduğu gerçeği mevcuttur. Bu alandaki verilere ulaşmanın zorluğuna çözüm getirilmesi devam edecek olan ihlallerin önlenmesi açısından önemlidir.
Kadınların, ataerkil bir toplum olan günümüz Türkiye konjonktüründe, cezaevlerinde dahi uğradıkları bu ayrımcılıkların daha somut çözümleri ile sonlanması gerekmektedir.
KAYNAKÇALAR
[1]’’Türkiye’de Kadın Mahpusların Sorunları Üzerine Genel Çerçeve’’ http://www.tcps.org.tr/sites/default/files/atolye/Kadin%20Mahpuslarin%20Sorunlari%20_%20CISST.pdf
[2]Alşahin, Mehmet Emin, Artuk, Mehmet Emin ‘’Hapis Cezalarının ve Cezaevlerinin Tarihi Gelişimi’’ syf.184
[3]Şahin, İsmail ‘https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/9-milyar-lira-yatirimla-48-yeni-cezaevi-geliyor-4562242/'' (erişim tarihi 25 Nisan 2019 12.40)
[4]Global Prison Trends 2015, Penal Reform International, London: Penal Reform International, s. 12
[5]BM Uyuşturucu Maddeler ve Suç Ofisi, Cezaevi Müdürleri ve Politika Yapıcılar İçin Kadınlar veHapsedilme Üzerine El Kitabı, CİSST Ceza Adaleti El Kitapları Serisi, Türkçe 2. Baskı 2013, s.2
[6] Yüksel, Emircan ‘https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-nin-cezaevi-istatistikleri'' (Erişim Tarihi: 12 Aralık 2018)
[7] Yüksel, Emircan ‘https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-nin-cezaevi-istatistikleri'' (Erişim Tarihi: 12 Aralık 2018)
[8]Eren, Mustafa, “Özel İhtiyaçları Olan Mahpuslar”, Teorik Bakış, sayı 4, Mayıs 2014
[9]Çiğdem AYDIN BİLGE, Aytuğ TÜRK, Nevin AKDOLUN BALKAYA, Nezihe BULUT UĞURLU
‘’Mahkum Kadınların Yaşadıkları Zorluklar: Damgalama Ve Gereksinimler’’
[10] Duman,Ezgi ‘’Türkiye’de Kadın Mahpus Olmak’’, TCPS Kitaplığı Yayınları, Temmuz 2016, syf. 32
[11]Coyle,Andrew ‘’Cezaevi Yönetimine İnsan Haklarını Göz Önüne Alan Bir Yaklaşım’’, 2002, International Centre for Prison Studies Yayınevi, syf.31
[12]Duman,Ezgi ‘’Türkiye’de Kadın Mahpus Olmak’’, TCPS Kitaplığı Yayınları, Temmuz 2016
[13]BM Uyuşturucu Maddeler ve Suç Ofisi, Cezaevi Müdürleri ve Politika Yapıcılar İçin Kadınlar ve Hapsedilme Üzerine El Kitabı, CİSST Ceza Adaleti El Kitapları Serisi, Türkçe 2. Baskı 2013, s.40
[14]Danışma İçin Dünya Dostlar Komitesi (Quakers) tarafından Çocuk Hakları ile ilgili Komite’ye sunulmuştur. Müzakere Günü 2005, ‘’Ebeveyn Bakımından Yoksun olan Çocuklar ‘’, Quaker Birleşmiş Milletler Ofisi, 2005, s.2
[15]Cezaevi Müdürleri ve Politika Yapıcıları için Kadınlar ve Hapsedilme Üzerine El Kitabı’’ Birleşmiş Milletler New York, 2008, s.19
[16]‘’Cezaevi Müdürleri ve Politika Yapıcıları için Kadınlar ve Hapsedilme Üzerine El Kitabı’’ Birleşmiş Milletler New York, 2008, s.21
[17] Gergerlioğlu, Ömer Faruk ‘’Change.org’’, https://www.change.org/p/hamile-ve-yeni-do%C4%9Fum-yapm%C4%B1%C5%9F-tutuklu-h%C3%BCk%C3%BCml%C3%BC-anneler-ve-bebeklerine-%C3%B6zg%C3%BCrl%C3%BCk
[18] İlgezdi Akkuş, Gamze, ‘’Yeniçağ’’,https://www.yenicaggazetesi.com.tr/gamze-akkus-ilgezdi-ailelerin-sucu-cocuklara-yukleniyor-257005h.htm, Erişim Tarihi: 19.11.2019
[19]Fundanur, Öztürk ,BBC Türkçe https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-40831729
Erişim Tarihi: 11 Ağustos 2017
[20]https://www.hurriyet.com.tr/gundem/aihmden-ret-karari-41002921 Erişim Tarihi: 30.10.2018
[21]Duman, Ezgi ‘’Türkiye’de Kadın Mahpus Olmak’’, TCPS Kitaplığı Yayınları, Temmuz 2016, S.136
[22] Mazlumder Adana Şubesi, ‘’Halime Gülsu Raporu’’, 17.Mayıs.2019
[23] Tematik Bilgi Notu- Kadına Yönelik Şidddet ’’https://www.echr.coe.int/Documents/FS_Violence_Woman_TUR.pdf
[24]Ayber, Duygu ‘’ https://journo.com.tr/tutuklu-kadin-sayisi-ciplak-arama ‘’ , Erişim Tarihi: 23 Şubat 2017
Erişim Tarihi: 29 Haziran 2019 cumartesi 19.26
[26]Duman,Ezgi ‘’Türkiye’de Kadın Mahpus Olmak’’, TCPS Kitaplığı Yayınları, Temmuz 2016
[27]Duman,Ezgi ‘’Türkiye’de Kadın Mahpus Olmak’’, TCPS Kitaplığı Yayınları, Temmuz 2016
[28]BM Uyuşturucu Maddeler ve Suç Ofisi, Cezaevi Müdürleri ve Politika Yapıcılar İçin Kadınlar ve Hapsedilme Üzerine El Kitabı, CİSST Ceza Adaleti El Kitapları Serisi, Türkçe 2. Baskı 2013, s. 26